Yükleniyor... Önceki Sayfaya Geri Dön

Bayburt Kaymakamı Nusret Beyin İdamı İhanetin Son Perdesi

Bayburt Kaymakamı Nusret Beyin İdamı İhanetin Son Perdesi

Yazar :Necdet Sevinç
 
 
NUSRET BEYİN İDAMI 
İşgal kuvvetlerinin otoritesini yerleştirmek ve Ermenileri memnun etmek amacıyla kurulduğunu daha önce zikrettiğimiz Nemrut Mustafa Paşa Divanı, Bayburt Kaymakamı Nusret Beyi de hiçbir hukukî mesnede isnat etmeden yalancı şahitlerin beyanlarını yeterli delil kabul ederek idama mahkûm etmiştir. 
 
Aslında, İngiliz Siyasî Komiserinin ve Ermeni Patrikhanesinin Türkiye ve Türkler üzerinde yapacağı operasyonların bir vasıtası olan Damat Ferit Hükûmeti, Nusret Beyi daha önce İstanbul'a getirip yargılamıştı. Eski Bayburt Kaymakamı Nusret Bey, o sırada Urfa Mutasarrıfı olarak görev yapıyordu. Fakat Nusret Bey beraat edince 55 işler karıştı.

Çünkü Patrik Zaven Efendi, Nusret Beyin cezalandırılmasını istemişti. Sırtını işgal kuvvetlerine yaslayan Ermeni Patriğinin tanzim ettiği listeler Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın eline sıkıştırılıyor, Millî Mücadelenin bu azılı düşmanı ise listeleri hiçbir tetkike tabi tutmadan bütün millî mücadele kahramanlarına idam hükmü vermiş olan Nemrut Mustafa'ya havale ediyordu56. 

Nusret Bey, Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi'ne sevkedilmemişti. Ya nereye sevkedilmişti? 
– Hurşit Paşa Divan-ı Harbi'ne. 
Öyleyse bu kez Nemrut'un Divanı'na sevkedilip, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı'yla da Patrik Zaven Efendiyle de 57 bir tatsızlık çıkması önlenmeliydi. 
Evet. Aynen öyle oldu. 
Bayburt Kaymakamı Nusret Bey, beraat ettiği bir dâvâdan yeniden yargılanmak üzere daha doğrusu mahkûm edilmek üzere Nemrut Mustafa Divanı'na havale ediliverdi! 
Millî Mücadele kahramanlarından Fethi Okyar'ın “Nemrut Mustafa kadar kindar, cahil ve merhametsiz kimselerin bulunabileceğine ihtimal vermiyorum”58 dediği bu Divan, Ermeni Patrikhanesinin devreye girmesiyle ilân yoluyla yalancı şahit aramaya başladı! 
 
4-5 yıl önce İstanbul'dan takribi 1.000 km. uzaktaki Bayburt'ta cereyan ettiği iddia olunan olayların tanıkları İstanbul'da aranıyordu! 
 
29 Nisan 1920 tarihli Serbesti Gazetesi'nde şöyle bir ilân çıktı: 
“Divan-ı Harbi-i Orfî Riyaseti'den Bayburt ve Ergani taktil ve tehciri meselesine dair malûmat ve meşhudatı olanların Divan-ı Harp'e gelmeleri ilân olunur!” 
 
Bir gün sonra Peyam Gazetesinde benzeri bir ilâna rastlandı. Deniyordu ki: 
–Bayburt ve Ergani Madeni'nde tehcir olunup, ahiren avdet eden Müslüman ve gayrimüslimlerden Dersaadet'te bulunanların önümüzdeki cumartesi günü zevali saat 10.00'da 1 Numaralı Divan-ı Harbi Örfî'de bulunmaları beyan olunur! 
 
Şahitlerin, kinini “Türklerin asırlardır gaspettikleri haklarımıza tamamen sahip oluncaya kadar mücadelenin her şeklini meşru ve makul görürüm. bu fırsatın Türklerin tahakkümündeki ırklara bir daha nasip olacağını zannetmeyelim. Her çareye başvuralım ve Türklük derdini yeryüzünden bertaraf edelim!”59 cümleleriyle özetleyen Zaven Efendi'nin patrikhanesi tarafından tespit edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemeye getirilen ilk şahit, İstanbul'dan bir adım bile dışarı çıkmamış olan bir sahtekârdır! 
Nusret Bey, yargılanmasına sebep olan hâdisenin Bayburt'ta cereyan ettiğini hatırlatmak suretiyle şahide itiraz eder.Nemrut Mustafa derhal sanığı azarlar: 
 
– Anladık, anladık! Yalan söyleyecek değil ya. Mahkeme her şeyi senden iyi bilir! 
Papazlar, Patrikhanede ne ezberlettilerse ikinci şahit mahkemede aynı şeyleri tekrarlayıp durur. İlk şahidin zikrettiği olay mahalliyle ikincinin zikrettiği olay mahalli arasında 50 km. mesafe vardır.Nusret Bey, itiraz ederek, şahitlerin yalan söylediklerine mahkemenin dikkatini çekmeye çalışır. Nemrut Mustafa'nın cevabı, “Kâfi...kâfi” olur. 
 
Başka bir celsede şahit olarak salona 12 yaşında bir çocuk getirirler. Oysa Nusret Beye yüklemek istedikleri suç 4 yıl öncesine attir! Nusret Bey, “8 yaşındaki bir çocuğu şahit olarak nasıl dinlersiniz?” diye itiraz edince. Nemrut Mustafa fena hâlde öfkelenir: 
 
– Otur yerine be herif! 
Sonunda Nusret Bey, hakkında verilen karar kendisine bildirilmeden Merkez Komutanlığı'na götürülür. Bir İngiliz teğmen burada Nusret Beye “Malta'ya sürgün edildiğini” bildirir. Bu sırada odaya Nemrut Mustafa girmiştir. Nemrut, İngiliz teğmene der ki: 
 
– Bu adamı Malta'ya sürmeye ne lüzum var? Biz onun idamına karar verdik! 
Damat Ferit Hükûmeti düştükten sonra mahkemenin Nusret Bey hakkında iki karar verdiği anlaşılır. Önce Nusret Bey, 15 yıl hapis cezasına çarptırılarak dosya kapanmıştır. Fakat bu sırada bir adam ortaya çıkıp, “Nusret Bey hakkında şahitlik yapmak istediğini” söyleyince, yargılamaya devam edilmesine karar verilmiştir. Bu durumun hukuka aykırı olduğunu söyleyen mahkeme üyesi Ferhat Bey hükûmet tarafından görevden alınmış, yerine Niyazi Bey adında bir adam tayin edilerek arzu olunan karar imzalatılmıştır60. 
Sadi Koçaş, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey gibi, Bayburt Kaymakamı ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyin de Zaven Efendinin teklifi üzerine mahkûm edildiğini yazar61. 
20 Temmuz'da ölüme mahkûm edilen Nusret Bey, 5 Ağustosta asılmış, 25 Aralık 1921'de çıkarılan bir kanunla tıpkı Kemal Bey gibi o da millî şehit ilân edilmiştir62. 
Nusret Beyin, hücresinden kardeşi Cevdet Beye yazdığı son mektup, tehcir sırasında istese büyük paralar kazanma imkânı bulunan bir devlet memurunun düsürtlük belgesidir: 
 
“... küçük çocuklarımı, karımı, yalnız ve fakir olarak bırakıyorum. 5 gün sonra yiyecekleri kalmayacaktır. Allah aşkına sokaklara bırakma”63 
 
MALTA FİYASKOSU 
İçimizdeki Ermeniperestler ve Ermeni dönmeleriyle, yurt dışındaki Ermeni lobilerinin soykırımının delili olarak gösterdikleri karar, işte anlatageldiğimiz bu mahkemeden verilmiştir. Ama bu mahkemelerin sipariş üzerine verdikleri hüküm hiçbir zaman, hiçbir tarafsız kişi ve kurum tarafından ciddîye alınmamıştır. Bu konuda ciddîye alınması gereken tek mahkeme, kurulamadan dağılan Malta Mahkemesi'dir. 
İstanbul'un işgalinden sonra İngilizler, savaş suçlusu olarak kabul ettikleri İttihat Terakki Partisi'ne mensup asker ve sivil Türk milliyetçileriyle, İttihat Terakki hükûmetleri döneminde üst düzey devlet memuru olarak görev yapmış bürokratları toplayıp, Bekirağa Bölüğü denen hasiphaneye doldururlar. Amaç, Türk İstiklâl Hareketini lidersiz bırakmaktır.

Türkiye'ye istedikleri biçimi vereceklerini düşünürler. Fakat gerekçe başka türlü açıklanır: 
 
- Ermeni kırımının hesabını sormak. 
İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar ayrı ayrı listeler hazırlarlar. Savaş sırasında ve hattâ savaştan önce hangi Türk yetkisilis, bu devletlerin çıkarlarına aykırı hareket ettiyse, bir bahane ile içeri atılır. Meselâ, Şükrü Bey, 1916-1917 yıllarında Maarif Nazırı iken, yabancı okullara zarar verdiği iddiasıyla, Seyfi Bey, Harbiye Nezaretinde istihbarat şefi iken esirleri ziyaret etmek isteyen Amerikan elçiliğinin mensuplarını önemsemediği gerekçesiyle tutuklanır 64. 
Tutuklamalar, halkın tepkisini çekmemek için hükûmet kuvvetleri tarafından yapılmaktadır ama emri veren işgal kuvvetleridir. 
 
İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, 31 Ocak 1919'da, İngiliz Dışişleri Bakanlığı'na şöyle bir telgraf çeker: 
 
- Tutuklanmaları için Dahiliye Nazırına yeni bazı isimler vermeyi tasarlıyorum. 
Amiral Calthorpe'un 31 Mart 1919 tarihli telgrafı ise şudur: 
- Yeni hükûmet takdir edilecek bir enerji ile yeni tutuklamalar yapmaya başladı. Dün 20'nin üstünde tutuklama oldu. Aralarında eski Sadrazam Sait Halim ve vekilleri de var. Fransızların listesindekilerin çoğu tutuklandı!65 
Tutuklananlar arasında Sait Halim Paşadan başka eski Nafia Nazırı Abbas Halim Paşa, İttihat Terakki Umumî Kâtibi ve Burdur Mebusu Mithat Şükrü Bleda, Meclis-i Mebusan Reisi Hacı Âdil Bey, 5. Ordu Komutanlarından Mahmut Kâmil Paşa, Akdağmadeni Mebusu Ziya Gökalp, eski Adliye ve Hariciye Nazırı Halil Menteşe, eski İaşe Nazırı Kemal Bey, eski Nafia Nazırı Ali Müfit Bey, eski Maarif Nazırı Ali Şükrü Bey, eski Afyonkarahisar Mebusu Ahmet Ağaoğlu, 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa ve diğerleri de vardı. 
Valilerden, kaymakamlardan, mebuslardan çeşitli rütbelerden askerlerden, gazetecilerden oluşan yeni listelerle Ermeni kırımından dolayı suçlanan Türk sayısı 240'a kadar çıkarılır. 
 
Tutuklu listesi, özellikle Ermeni tehcirinin yapıldığı illerin askerî ve sivil yetkilileriyle, Bakanlar Kurulu üyelerini ihtiva etmektedir. İşgal kuvvetleri, bu adamları mahkûm etmek için birer de şahit ayarlamıştır. Meselâ İttihat ve Terakki Reisi Abdülkadir Paşa hakkında Halepli katolik Ermeni Dr. Fardjalian, Ankara Savcısı Ali Nazmi aleyhine Aram Forbikyan ile Agop Terzi, Adana Gezici Hükûmet Tabibi Dr. Mehmet Âsaf hakkında Sisak Nalbantyan ile Azniv Sayatyan şahitlik edecektir. Aram Forbikyan'la Agop Terzi, eski Kırşehir Komutanı Binbaşı Burhanettin'le Kırşehir eski Mutasarrıfı Hilmi ve Prof. Kâzım Beyler aleyhinde de şahitlik yapacaktır. 
 
İşgal kuvvetlerinin hesabına göre eski Van Valisi Cevdet Beyi, Amerikalıların, eski Harput Mebusu Dr. Hacı Mehmet Efendiyi, Amerikan misyoneri Mr. Riggs, Erzincan Mebusu Hacı Tahir Paşanın oğlu Halit Beyi Ermeni Patrikhanesi, eski örfî İdare Mahkemesi Reisi İhsan Beyi Staylianos Papodopulas ile George Maurudis, İttihat Terakki ileri gelenlerinden Oğuz Cemal Beyi, Ermeni Patrikhanesi Katibi Garabetyan, eski Samsun Askerî Valisi Rafet veya Rıfat Paşayı, Staylianos Papodopulos'la Yorghias Maurudes, Harput Valisi Sabit Beyi Amerikan misyoneri Mr. Riggis'in66 ifadesi mahkûm ettirecektir. 
 
Bu liste, sanığı ve şahidiyle uzayıp gider.  Ermeni kırımıyla suçlanan 144 sanık esir muamelesine tabi tutularak Malta Adası'na götürülür. 
 
Bu arada İngilizler, Türk arşivlerinde, kendi arşivlerinde ve Fransız arşivlerinde Ermeni kırımını ispatlayacak belge aramakla meşgullerdir. İngiliz Yüksek Komiserliğinin Osmanlı arşivlerine girmiş olduğunu biliyoruz. Çünkü, Salâhi Sonyel, İngiliz arşivlerinde çalışmalar yaparken, Osmanlı arşivlerinden aparılmış belgelere rastlamıştır! 
İngilizler, işgalleri altındaki İstanbul'da Osmanlı arşivlerini didik didik aramalarına rağmen Ermeni kırımından dolayı Türkiye'yi suçlayacak bir tek belge dahi bulamazlar. 
Türk-Ermeni çatışmalarının yoğun olarak yaşandığı bölgelerdeki İngiliz, Amerikan, Fransız konsolokluklarında da aranan belgeler bulunamaz. İngilizler, ellerindeki bütün belgelerin Ermeni Patrikhanesinin kendilerine sunduğu uyduruk raporlardan, hizmetlerine aldıkları Ermenilerin yalanlarından ve başta Sabah olmak üzere azınlık gazetelerinin iftiralarından ibaret olduğunu anlayınca telâşa kapılırlar. Türk başkenti işgalleri altında olduğu, üstelik Damat Ferit Hükûmeti de emirlerinde bulunduğu için istedikleri kapıya girip çıkarlar. Hâlâ İttihatçılardan intikam alma peşindeki Damat Ferit'in adamları da girip çıkar. Fakat bütün dünyayı ayağa kaldıran iddialarına mesnet teşkil edecek bir tek vesika bulamazlar! Bir Ermeninin kılavuzluğunda tehcir edilenlerin toplandığı yer konumundaki Urfa Vilâyet Konağı'nı basıp, ele geçirdikleri67 evraklar arasında da böyle bir emir, talimat vesaire yoktur! 
 
İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Londra Konferansı arefesinde, yerli Hristiyanlara zulüm yapmak suçundan yargılanacak Türk sürgünler aleyhinde delil toplanmasını isteyince, İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, yüzünü Amerika'ya çevirir. Amerikan diplomatik temsilcileri ve konsolosluk görevlileri savaş yıllarında Türkiye'yi terk etmedikleri için ellerinde Ermeni soykırımı ile ilgili belgeler olabileceği düşünülür. Osmanlı başkentinde, çeşitli Anadolu şehirlerinde, Londra ve Paris'te, Ermeni Patrikhanesinde ve Türkiye'deki İngiliz temsilciliklerinde aranan umut, artık okyanusun öte yakasındadır. Rumbold, Amerika'dan umutludur. Çünkü Amerika, Türkiye'den gitmiş Ermenilerle doludur. Bu Ermeniler sık sık Türklerin Hristiyanları kestiğine dair iddialarla ortaya çıkmışlardır. Öyleyse bir bildikleri vardır. Ayrıca Türkiye'nin her tarafında, özellikle de Ermenilerin nispeten kalabalık olarak yaşadıkları bölgelerde yıllarca çalışmış olan misyoner örgütlerinin arşivlerinde de işe yarayacak belgeler olmalıdır. 
 
İngiliz hariciyesi bu umutlarla Malta'da bulunan, yani Ermenileri katletmekle suçlanan Türklerin isimlerini Washington'a bildirir. Lord Gürzon, İngiltere'nin Washinton Büyükelçisi Sir A. Geddes'e bir telgraf çekerek Amerikan Hükûmetinin elinde kovuşturmaya yarayacak deliller bulunup bulunmadığının öğrenilmesini ister68. 
Gürzon'un 31 Mart 1921 tarihli telgrafına Büyükelçi Geddez, 31 Temmuz'da şu cevabı verir: 
 
- Ermeni kırımından dolayı yargalanmak üzere Malta'da tutuklu bulunan Türklerle ilgili olarak çalışma arkadaşlarımdan biri dün Amerikan Dışişleri Bakanlığına gitti. Son savaşta Ermenistan'da yapılan (Doğu Anadolu demek istiyor) zulümlerle ilgili Amerikan konsoloslarının raporlarını incelemesine müsaade edildi. Üzülerek azredeyim ki, bu belgelerin içinde yargılanmak üzere Malta'da tutuklu bulunan Türkler aleylinde delil olarak kullanılacak hiçbir şey yoktur 69.
 
Sonunda Malta'da tutuklu bulunan Türkleri yargılayamayacaklarını anlarlar. İddianâme bile yazılamaz. Jaeshke, bu durumu şöyle özetler: Bir dağın doğumu beklenirken gülünç bir fare doğdu. Horatius'un bu mısraı Türk harp suçlularıın takibi için yazılabilir 70. 
 
ERMENİ İDDİALARININ ÇÖKÜŞÜ 
Bu cevap, Ermeni iddialarının çöküşü demektir. Onların âleti hâline gelenler, bütün dünyanın önünde mahçup oldular. Fakat Aleksandre Powel'in isabetle belirttiği gibi, mağlup ve parçalanmış bir milletin yeniden ortaya çıkışından üzüntü duyulduğu için71 Türkiye aleyhtarı propaganda savaştan sonra da devam etti. Bir süre Türkiye'de bulunan ve hattâ 1922'de Sultan Vahideddin'le Yıldız Köşkü'nde görüşen Aleksandre Powel, vahşet olaylarının abartıldığını, hattâ bir kısmının da hiç vuku bulmadığını ifade ettikten sonra diyor ki: 
 
- Amerikan Yardım Teşkilâtı temsilcilerinden biri dostlarına açıkça Amerika'ya sadece Türk aleyhtarı haberler gönderebildiğini, çünkü bu gibi haberlerin para getirdiğini söylemiştir 72. Para kazanmak için uyduru lan Türk aleyhtarı haberlerin, sadece engin halk kitlelerini değil, üst düzey devlet görevlileri ve askerleri bile etkilediğini biliyoruz. Doğu Akdeniz'deki ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı iken 12 Ağustos 1919'da Yüksek Komiserliğe atanan Amiral Mark Bristol'un Harp Günlüğü'ne düştüğü 23 Aralık 1920 tarihli not, bunun en çarpıcı örneğidir. 
 
Mark Bristol diyor ki: 
- Çok yazıktır ki, Birleşik Devletler'de halkımızın, Ermeni halkının karakteri ve Ermeni memleketi diye bir şeyin bulunmadığına dair gerçek ve doğru bir fikri yoktur!73. 
Ermeni meselesini incelemek için Amerika tarafından resmî görevli olarak Türkiye'ye gönderilen General Harbord da aynı aldatılmışlık duygusu içindedir. General, araştırmalarının sonucunu şu sitemkâr ifadelerle açıklar: 
- Herhâlde hiçbir araştırma grubu bu işe bizim gibi başlamamıştır. Yola çıkarken gerçekten bir Ermenistan ve katliamlar göreceğimizi sanmıştık! 74 
 
İngiliz arşivlerinde "Harbord Raporu"ndan kaydıyla saklanan 10 Ekim 1919 tarihli bir gizli belgede ise şu satırlar okunmaktadır: 
 
- Üç ay önce Ermenilerin bir tek adam kalmayıncaya kadar kesildiğini duymuştuk, halbuki duyduklarımızın hiçbiri doğru değildi. Zaten ben bu katliamı her zaman şüphe ile karşılamıştım. Fransızlar, Türkleri mandaları altına almak istiyorlardı. Bunun için de dünyanın şüphesini Türklerin üstüne çekmek gerekirdi 75. 
 
Almanya'nın Amerika nezdindeki büyükelçisi Kont Bernstorff'un Ermeni iddialarının palavradan ibaret olduğuna dair beyanı daha eski tarihlidir. Büyükelçi, 6 Haziran 1915'te Rene Pinon'un notlarına atfen Washington'da Wolff Ajansı'na yaptığı açıklamada diyor ki: 
- Ermenilere yapıldığı iddia edilen bütün bu mezalim hikâyeleri tamamen uydurulmuş şeylerdir. Ermenilerin öldürüldüğü veya onlara işkence yapıldığı hakkındaki haberler baştan aşağıya asılsızdır 76. 
 
DİPNOTLARI 

55. Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul, 1976, s.779.

56. Hüsamettin Ertürk, age, s.306.

57. 1898-1906 yıllarında Erzurum, 1910-1913 yıllarında Diyarbakır Piskoposu olarak çalışan Zaven Efendi zararlı faaliyetlerinden dolayı 1916'da Bağdat'a gönderildi. Mondros Mütarekesi'nin imzasından sonra 1918'de İstanbul'a dönen Zaven, 1919 Eylül ayında patrik seçildi ve Türk Millî Mücadelesinin en amansız düşmanları arasına katıldı. Kurmayı hayâl ettiği Ermenistan için Türkiye'den toprak almak isteyen Zaven Efendi, Rum Patrikhanesi ile birlikte. işgal güçlerini, Danat Ferit Hükûmeti'ni ve Nemrut Mustafa Divanı'nı Türk milliyetçilerinin üzerine sevkettiği gibi, sürekli olarak da İtilâf Devletlerinin Anadolu'yu işgal etmeleri için teşvik ediyordu.

58. Fethi Okyar, age, s. 279.

59. Muhittin Nahbantoğlu, Türklere Karşı Ermeni Vahşeti, İstanbul, 1992, s. 103.

60. Mehmet Hocaoğlu, age, s.780-782.

61. Sadi Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara, 1967, s. 202.

62. Necdet Bilgi, age, s.184.

63. Mehmet Hocaoğlu, age, s.182.

64. Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, İstanbul, 1976, s. 85.

65. Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1988, s. 315.

66. Bilal Şimşir, age, s.81-82-83.

67. Bilal Şimşir, age, s.274.

68. Kamuran Gürün, age, s. 318.

69. Bilal Şimşir, age, s.231.

70. Gotthard Jaeshke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1971. s.172.

71. Kamuran Gürün, age, s. 64.

72. Kamuran Gürün, age, s.65.

73. Ercüment Kuran, Amiral Bristol Raporu ve ABD'de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandasının Tarihçesi, YTD, sayı:37, Ankara, 2001, s.485.

74. Seçil Akgün, General Harbord'un Gezisi ve Ermeni Meselesine Dair Raporu, (Kurtuluş Savaşı başlangıcında), İstanbul, 1981, s.69.

75. Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul, 1967, s.212.

76. Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1983, s.263.




Adınız