Yükleniyor... Önceki Sayfaya Geri Dön

Mustafa Ahıskalıoğlu Albümleri

Mendilinde Kar Getir

Mendilinde Kar Getir


  • 1- Mendilinde kar getir
  • 2- Çimenli bahçede bulgur eliyor
  • 3- Bir serçe vurdum uçtu
  • 4- Bir taş attım çegile
  • 5- Oy nidem (Bir güzel geldi çeşme başına)
  • 6- Attım sandalyeyi otur sevdalım
  • 7- Şu Bayburt un dağlarından
  • 8- Hep esirler geldi
  • 9- Kalenin ardı bostan
  • 10- Kemerin altından geçtim
  • 11- Elinde şiş var
  • 12- Çalı koydum ocağa
Kara Basma İz Olur

Kara Basma İz Olur


  • 1- Güzel Al Giyinmiş
  • 2- Hacı Beyim
  • 3- Tiliko
  • 4- Al Yeşil Giyinmiş Sunalar
  • 5- Küp Dibinde Bastırma
  • 6- Koçları Vurdum Deriye
  • 7- Kara Basma İz Olur
  • 8- Hükümetin Kapıları Burmalı
  • 9- Kuşburnu Derde Derman
  • 10- Kuşburnunun Kurusu
  • 11- Ulu Cami Direk İster

Mustafa Ahıskalıoğlu Kimdir ?

KENDİ KALEMİNDE

1940 Yılında Bayburt’ ta Cami Kebir Mah. Zafer Yokuşu (Kaya Mah.), 19 numaralı meşhur büyük babam Kav Hasan’a ait evde dünyaya geldim.

Rahmetli babam Bayburt’un eski kunduracılarından Hacı Ahmet idir. Babam dede evinden ayrılıp, Şeyh Hayran Mah. Saray Bahçesine cephe bir eve kiralık olarak taşındı. Ben gözümü bu evde açtım. Evimiz anneannemlere yakındı. 1949 yılına kadar burada oturdum. İlk öğretimime burada başladım, Cumhuriyet İlk Okulunda hocamız Ülkü Güney’in amcası Rahmetli Celal Güneydi.

Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar Celal Hocamda okudum. Son sınıfa giderken tekrar Kaya Mah. Dede evimize taşındık. Ben okulu bitirir bitirmez Aşkkaleye nakleden anadedemlerin yanına gittim. Çok okumak istememe rağmen, çok zeki olmama rağmen maddi imkansızlıklar beni Aşkkalede marangoz olan dayımların yanında çalışmaya sevk etmiştir. 1953-54 Bayburt’a döndüm. Evimizin içinde marangoz tezgahı kurup günün şartlarına göre imalat yaptım.

Daha sonra gece kondu vari bir dükkan kurdum. Espirili olarak tarif edersem Ulu caminin arkasında Şehit Osman’ın eteğinde şu anda yerinde elektrik tırafosu var, burada küçük bir dükkan açtım, çalışmaya başladım, ailemin geçimini buradan sağlamaya başladım. 1950-54 yılları arası çıraklık döneminde Aşkkalede Dayım Yusuf Öksüzer marangozluğu yanı sıra saz meraklısı idi. Kendi sazını kendi yapardı ve amatörce çalardı. Bende ki saz merakı da burada başladı.

Dayımdan ve Aşık Ceyrani’den bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Bayburt’a döndükten sonra bende kendi sazımı yaptım. Lakin ne akort yapmayı biliyordum nede perde ayarı yapmayı biliyordum. Bu ihtiyacımı da Rahmetli Yusuf Kırıcı’ya giderek öğreniyordum. Yusuf Kırıcı ayrıca bana iyi saz çalmayı da teknik bilgileri de öğretiyordu. Çok yetenekli olduğum için kısa bir sürede iyi saz çalmayı öğrenmiştim. Bir yandan icrayı sanat bir yandan da saz öğrenme hevesi derken 1954 yılında 14 yaşımda Bayburt’un kurtuluş yılında Yusuf Kırıcı’nın beni saz ekibine almasıyla ilk sahneye Bayburtlu hemşerilerimizin önüne çıktım. Böylece Bayburt saz ekibine girmiş oldum.

Bu o zamanlar benim yaşta ki bir çocuk için büyük bir onurdu. Çünkü saz ekibinde çok değerli isimler var bunlar Yusuf Kırıcı, Recep Kırıcı, Abdurrahman Kayserili, Remzi Çavuldak, Zakir Peksert, Aziz Aykurt, Osman Çarpatan, İlhami Şimşek, Ramiz Koç, Nail Türk, Nevzat Vardar, Haydar Kol, Ekrem Kutlu, Asim Kutur, Kılarnet Abdullah Ahıskalıoğlu ve Darbuka Şemsettin Ahıskalıoğlu ve şuan ismini unuttuğum diğer arkadaşlarım… 1957 12 Mart Erzurum Gecesinde Yusuf Kırıcı ve Binali Selman ekibi ile sahne aldık ve o gece Erzurum’da Türkiye’nin bir çok ilinden gelen saz ekiplerini sollayarak gecenin birincisi seçildik. Bende ki merak folklör araştırmalarına kadar gitti.

Her yıl Bayburt folklörüne bir eser çıkararak katkıda bulundum. Bir çok mezara gömülmüş eski türküyü buldum çıkardım bunda da folklör yanı ağır basan annemin katkısı çok olmuştur. Bazı anlattığı hikayeleri de Türkü yaptım. Her yıl Bayburt’un kurtuluş gecesi için saz grubumuz 1 ay aralıksız çalışırdı. Ekibimiz TRT’yi aratmıyordu.

Yöneticilerimiz Orhan Dursunoğlu daha sonraları Fahri Yımaztürk ve Yaşar Aker’di. Sesleriyle folklör bilgileriyle bu insanlar dört dörtlüktü. Benim Bayburt folklörüne katkılarımın canlı şahidi Yaşar Aker ve Fahri Yılmaztürk’dür. 1962 de ilk eserim Mendilinde Kar Getir Oy Anam Güzeller’i TRT İstanbul radyosuna verdim. 1963 de Erzurum’da bir otel odasında Kara Basma İz Olur’u besteledim ve TRT’ye verdim bu türküm 45 senedir bütün Türkiyenin dilinde.

Her yıl Erzurum’a ekip olarak gidip bant yapardık. Kurtuluş gecelerinde bunlar Radyodan yayınlanırdı. Bu meyan da Bayburt folklörine katkılarım eserlerim halkımızla bütünleşti. Ama ben unutuldum. 1978 de İstanbul’ naklimden sonra aradan yılar geçti, bir de baktım ki Kültür Bakanlığının yayınladığı Bayburt folklöri ile ilgili kitapta ben ölmeden benim derlemelerime geriden gelen gençler sahip çıkmışlar, ben ölmeden mirasıma konmuşlar. Bu arkadaşları da yakından tanıyorum, kendilerine küskün değil ama gönlüm kırıldı. Bende muhafız olan ve bilinmeyen ve Bayburt’ta bilinen eserlerimi İstanbul TRT sanatçısı Erol Bingöl’e notalattırdım.

Tümünü kasete aldım. Bunları Ankara radyosuna gönderdim. Bazıları kuruldan geçti bazıları geçmedi. Bu eserlerimin hepsini MESAMA kaydettirdim. Bazı eserlerim daha var bu 25 eserimin hayrını görmediğim için diğerlerini gün ışığına çıkarma gereğini duymadım çünkü kadrini kıymetini bilen yok, kör ölünce badem gözlü olur derler ya belki de ben ölünce ben ve eserlerim kıymetlenecek.

Şuan da mesleğim olan marangozculuğa İstanbul / Şirinevler de devam ediyorum. Evli ve 3 çocuk babasıyım ayrıca 3 torun dedesiyim. Ben bir BAYBURT sevdalısıyım.

12.10.2009 Yılında Hayata gözlerini yummuştur.

 

Mustafa Ahıskalıoğlu Resimleri

Mustafa Ahıskalıoğlu'dan İnciler

MEŞHUR SARAY BAHÇESİ

Sizleri biraz eskilere götüreceğim bahsedeceğim anıyı 1920-30-40-ve 50 doğumlular bilirler.Saray bahçesi Bayburt’un kültür köküdür.Zaman ve zemini müsait olan sabah erkenden Saray bahçesindedir, Bayburt’un bütün renkli simalarını görmek mümkündür orada. Çocuklar, çaput top ile kurulan taş kalelerde ya maç yaparlar yada antraman, lastik top veli nimet her mahallede bulunmaz, eğer maddi durumu iyi olan varsa bir lastik top almıştır, bütün mahallenin çocukları oynamak için peşindedir.Lastik topun sahibi arkadaşlarından 5 kuruş veya 10 kuruş talep eder, çocuklar vermek zorundadırlar topla oynayabilmek için. Zavallı çocuklar annelerine yalvarırlar 5 kuruş için yada annelerinden 5 yumurta alır 10 yumurta alır Haris emiy’e sattıktan sonra topla oynamaya hak kazanırlar.İkindi vakti oldumu Halkevinden esas futbolcılar gelir meşin yuvarlakla antramana başlarlar.Çocuklar kalelerin arkasında yerlerini alırlar, beklemeye başlarlar, meşin topa birkez olsun vurabilmek için. Buarada unutmayalım Saray bahçesine gelen çocukların yüzde doksanı, yalın ayak, ayaklar çatlamış, ayaklardan kan fışkırıyor. Umrundamı çocuğun yeterki topa bir vurabilsin. Sabahları Saray bahçesine gelen çocuklar, bahçe duvarlarının dibine istif edilmiş tomrukların üzerine sıra ile otururlar. Tabiki Güneşe karşı muhabet başkadır. Ozamanlar spor şekeri vardı, üzerinde ünlü kulüplerin futbolcularının resimleri bulunurdu. Birde Horoz şekerlerimiz vardı ve Urus Hikmet emminin pastalarını unutmamak lazım. Boynuna tabla takan satıcı çocuklar bağırırdılar; 5 kuruş!!!! 5 kuruş!!! Spor şekeri 5 tanesi 5 kuruşşşş! Pastalar, pastalar 5 kuruşşşşş !!! parası olanlar bunlardan alırdı. İlk baharda soğan kabuğuyla boyanmış yumurtalar vardı, parası olan çocuklar yumurta döğüşü yapardılar, yumurtanın sivri ucunu dişlerine vurarak, tak, tak, yumurtalar seçilirdi, rakipte seçtikten sonra yumurta döğüşü başlar 8- 10 döğüşten sonra yenilen yumurtaların parasını öder, yenende kırılan yumurtaları etrafındaki çocuklara satardı. O yumurtaların tadına doyum olmazdı.Birde bilye oyunlarımız vardı, mekan, mekan dolaşılırdı, ayrıca aşuk oyunları derken birde bakarsınız ki akşam olmuş.

Unutmak mümkünmü seni saray bahçesi

Çocukluğumuzun, neşesi, eğlencesi

Şimdi hatıramda kaldın, sanki düşsün

Yoksun ki artık bahçende düşler üşüsün.
 

Büyüttüğün çocuklar öksüz kaldı

Çoğu öldü, kimi sıladan ayrıldı

Ahıskalıoğlu unutmadı seni

Arzusudur bahçende giymek kefeni.
 

Bak bahçende Okutmuş, kanber de yok

Zalımoğlu, ziyal, sayın’da artık yok

Ne kaldı hatıralarından başka ğeriye

Hasret kalmışız gurbette dostluğa. Sevgiye.

 

Takriben sene 1947 Bayburt’umuza bir cambaz gurubu geldi. Saray Bahçesi’nde yatıp kalkacakları kadar bir çadır kurdular. Daha sonra telgraf direği kalınlığında 5 veya 6 metre boyunda ağaçları dikip aralarına çelik halatların germe işleri bitince, 5x5 ebatında 3 metre boyunda çıtaların üst kısmına ayaklarını basacakları takozlar çakıldıktan sonra, gramofon kağıdından bir pantolon bir kişiye giydirip ilave bacaklarla 5 metre boyunda dev bir adam meydana getirdiler. Davul zurna eşliğinde Bayburt’un mahalleleri ve çarşıları dolaşıp, müşteri toplayarak Saray Bahçesinde yapacakları gösteri ve yerdeki parodileri ile en az 2 ay Bayburt halkına değişik heyecanlar yarattılar. Sundukları gösterilerde hem eğlendirici hem de kültürel olarak Bayburtlulara çok şeyler verdiler. O zamanki çocuklar ve gençlerin amuda kalkmaları, ip üzerinde yürmeleri ve değişik birçok hareketi öğrenmeleri bu insanları etki altında bırakmasına sebep vermiştir. O günleri yaşayanlar bilir. O zamana göre çevrelerini saran seyircilerden paso para toplarlardı. Nerden geldiklerini nereye gittiklerini nereli olduklarını bilmiyordum ama çok efendi insanlardı. Hatta Saray Bahçesi’nde kurban kesip, insanlara dağıttılar. Biz saray Bahçesi’nin yanında oturduğumuz için olup biten her şeyi görüyordum. Saray Bahçesi’nin özellikleri çoktur. Bayramdan bayrama Haris Emin’in ahşaptan dönme dolabı kurulurdu. Ayrıca halkacı çadırları kurulurdu. Orası bizim lünaparkımızdı. Ve bir de bisikletçi Muammer amcamız vardı. Saati 25 kuruştan bisikletleri kiraya verirdi. Yeni alışacaklar alışmış olanlar, hepsi Saray Bahçesi’nin önünde tur atarlardı. 19 Mayıs bayramı da saray bahçesi’nde kutlanırdı. Zaten tekten olan stadımız da Saray Bahçesi’ydi. Bütün maçlar burada oynanırdı. Biz de maç seyircilerine soğuk ayran!.. Soğuk ayran!.. diye bağırarak, seyircilere meşebesi kırk paraya satardık.

Halk evinde oynanacak musamerelerin rol taksimi rol ezberlemesi de Saray Bahçesi’nde yapılırdı. 1960’lardan sonra da mitinglere evsahipliği yaptı. Yine ata sporumuz ciritte burada oynanırdı. Daha sonra Koruk Mevkiine stad yapıldı. Saray Bahçesi parsellendi. Ve böylece anılarda kaldı.

GORUĞ (KORUK)

Goruğ’dan bahsetmeden olmuyor. Çünkü Saray Bahçesi’nden sonra ikinci adresimiz Goruğ’du yaz gelir gelmez Çoruğ’un suları ısındımı iş tamam. Öğlen sıcağı basar basmaz, çocuklar ve gençler doğru çimmiye ya taş köprünün altında yan göze orta göze dediğimiz kendiliğinden derinleşen tarfta çimilir. Veya Bent Köprüsü altında çimilir. En iyisi mi Millet Bahçesi yanı Goruğ’tur. O zaman sudan 20-30 metre mesafede kavak ağaçları vardı. Ağaçların dibinde soyunurduk. Suya girdinmi don balon gibi şişerdi!.. Herkesin donu uzundu. Bir fasıl çimdikden sonra kumlukta kumlanırdık. Çeşitli şakalaşmalar oyunlarımız olurdu. Bizler küçük olduğumuz için büyüklerimiz bize çimmeyi yasak etmişti. Büyüklerimiz yanlarında götürürse ne ala, ama biz çocuklar kendi başımıza gitmişsek büyükler sağı solu ararlar çocuklar kayıpsa bizi millet bahçasında bulurlar. Oradan mahalleye kadar dayak yesekte yine de bizi önleyemezdiler. Allahtan biraz daha büdük de dayaktan kurtulduk. Rahat rahat çimmeye gider olduk. Ayrıca şimdiki sanayi çarşısının yeri mesire yeriydi. Belediye çayırı çepeçevre kavak ağaçları üst tarafında bağları sulamak için su arkı vardı. Bir de su gözesi bulunurdu. Haftada bir veya iki defa olmak üzere analar çocuklarıyla semaveriyle ve çeşitli yiyecekleriyle piknik yapardı. Her ağacın dibinde bir veya birkaç aile semaverini yakmış çaylarını demlemiş goruğ’un zevkini çıkarıyorlar. Bu meyanda nevalesini alan gençler de ağaç diplerine çöreklenirdi. Bu yüzden çoğu aileler, ağaçların arasına ip gerer ehramları ile kendilerini namahremden korurlardı. Yine ağaçlar arasında iplerden salıncaklar bağlanırdı. Yeni yeni saz çalmayı öğrenmiştim 14-15 yaşlarında. Ben ve yanık Durmuş sazlarımızla kadınların konuğu olurduk. Önce oturak havası daha sonra Bayburt barlarını çalardık. Genç kızlar da oynardı. Dha sonra cumadan cumaya bütün Bayburt hanımları ve çocuklar Goruğ mübtelasıydı. Böyle sürüp gidiyordu. Ta ki, Hafız Durgut belediye başkanı oluncaya kadar. Daha önce tahsis edilmiş sanayi çarşısının yerini iptal edip, sanayi çarşısını Goruğ’a tasis etti. Kavaklar da çayır da gitti. Şimdiki sanayi sitesi kuruldu. Goruğ’muza yazık oldu. O çayırda güreşler yapılırdı. Çayır biçildikden sonra sporcularımız antreman yaparlardı. Daha eskilerde de Millet Bahçesi’nin olduğu yere panayır kurulurmuş. Cirit de orada oynanırmış. Daha sonra bir ciritçinin gözü kör olunca cirit yasaklanmış. Daha sonraları yasak unutulmuş cirit oynu devam etmeye başlamıştı ve hala devam ediyor. Neyse ki, şimdilerde Çilçilindüzde bir mesire yeri kurulmuş, Goruğ’a yapılan haksızlık telafi edilmiş.

Sevgi ve saygılarımla

“Değerli Bayburt’lu hemşehrilerim sizlere Türk folklörüne ve Bayburt folklörüne mal olmuş, iyi bir ses tarafından yorumlandığında insana hüzün veren, benim her dinlediğimde göz yaşlarımı tutamadığım bir türkünün hikayesini yazacağım.”

NENNİ

Seferberlik ilan edilir Bayburt’ lular yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalırlar Osmanlı zamanında Şamda , yemende , fizanda askerimiz vardır . Seferberlikten kısa bir süre önce asker olan bayburtlu delikanlı şama gider bu arada hanımıda hamiledir aynı zamanda hanımı amcasının kızıdır iç anadoluya göç eden bayburtlular tekrar bayburta dönmek için yola koyulurlar dönüş yolculuğu bayram havasındadır bu arada delikanlının hanımı doğum yapar doğumdan sonra kayın valide , kayın peder, gelin ve beşiğe konulan bebek yola koyulur bayburt’a dönüş bebekle beraber ayrı bir mutluluktur. Sıkıntılı geçen yolculukta kayın valide vefat eder, yolda bir yere defnedilir. Dönüş sevincinin yerini acı, gözyaşı almıştır. Tekrar yola koyulurlar , kayınpeder olan amca önde,gelin ve beşiği deveye bağlanan bebek arkada yola devam edilir Çamlıbele varırlar sık çamların arasında yürümek zorundadırlar bu esnada bebek’in beşiği çam ağacının dalına takılır . gelin kayın pederine söyleyemez çünkü amca kayın peder cok sert bir adamdır örf ve adetlerine bağlıdır Bayburt adetinde eskiden gelinler bürük çekerler kayın pederlerinin ve büyüklerinin yanında konuşmazlardı. Gelinde korku ve saygıdan bir türlü söyleyemez çocuğun dalda takılı kaldığını. Bir süre sonra mola verirler kayın peder devenin yanına gelir bakar beşikte yok bebekte gelinine sorar gelin konuşamadığı için işaretlerle beşiğin ağaca takıldığını anlatır. Geriye dönerler beşiği bulurlar fakat bebeği bulamazlar beşik boştur. İçin için yanar yürekleri anne kahrolur şu beyit ve koşmayı söyler, yanan ana yüreğiyle.

NENNİ

ÇAMLIBELDEN ÇIKTIM YAYAN

DAYAN DİZLERİMDE DAYAN

EMİM ATLI BENDE YAYAN

***********************

BEBEĞİN BEŞİĞİ BAKIR

YERİNDEN KALKMIYOR AĞIR

BEN SALLARIM TINGIR MINGIR

***********************

ÇİZMEMİ ÇEKTİM KIÇIMA (ayaktan dize kadar)

İNDİM ÇAMLIĞIN İÇİNE

BUNDA BEBEĞİN SUÇU NE

***********************

KARA ÇADIRIN KAZIĞI

GELİR GAVURUN YAZIĞI

MEMELERİM YOL AZIĞI

************************

DEVEYİ DEVEYE ÇATTIM

İPİNİ BOYNUNA ATTIM

DÜN GECE YAVRUSUZ YATTIM

“Yukarıdaki bu türkünün sözlerini otuz yıl önce Bayburt Halk eğitim merkezine yazdım arşivlerinde olması gerek.

ÖZLÜ SÖZLER

“ Aç açla evlenir lelevün doğar” (ayakta duramayacak kadar takatsız)

“Asil azmaz, bal bozulmaz, bozulursa yağ bozulur, tükürüm mayasına”

“Allah eşeğe boynuz vermezki vurada camış’ın karnını yırta”

“Dünyayı dolaştım giyemedim başıma taç; hiçbir zaman görmedim eğriyi tok,doğruyu aç”

“Kaza ile kırsa bir sapan taşı altın kaseyi;

ne kase kıymetten düşer nede sapan taşı”

“Kuzuda kurtan kurtulursa bir selamet bakar boynuzuna gergedan olur;

züğürdün cebine girerse bol para mühür bender süleyman olur.”

GÖNLÜ OLURSA

Lazın biri Bayburt’a gelir, ogüne kadar camış görmemiş. Laz camışa bakar, camışta laza hain, hain bakar;

Laz bayburt’luya sorar;

Havu nedur?

Bayburt’lu;

Camiş

Laz; peki ne işe yarar

Bayburt’lu

Koşulur

Laz;

Ula, görmiymusun pakışlaruni, havunun könli olursa koşulur.

GINADAYAM HERİF GINADA

Bayburt’lu Piri Ağa gurbete gider iş bulamaz, bakarki orda kına ucuz bir çuval alır Bayburt’a geri döner, maksadı satıp masraflarını çıkarmaktır.Getirir kına çuvalını eve bırakır, çarşıya çıkar kınayı satacağı bir dükkan bulur, sevinçle evin yolunu tutar;

Bu esnada karısı Rahile hanım bakarki çuvalda kına var şöyle düşünür;

Herif bukadar çok kına getirdi , elime yaksam çok, ayağıma yaksam çok ben en eyisi gazana gireyim der ve kazanın içine girer;

Bu esnada eve gelen Piri Ağa, kapıyı çalar, çalar kimse açmaz, çıkımda bacadan bakayım der,karısına seslenir;

Gari!!!! Gari!!! Öldünmi galdinmi nerdesen gari ses ver.

Kocasının sesini duyan Rahile hanım kazanın içinden cevap verir;

Gınadayam !!!!! heeerif gınada !!!!

KURTUN HİKAYESİ

Kurt ininde bekler nasibine gelir bir katır, katırın önünü kesen kurt ;

Dur seni yemem lazım der. Katırda haklısın beni rızık vermiş Allah sana ozaman sana kolaylık olsun benim kemiklerim kaba , sana bir satır getireyim kemiklerimi kıra, kıra yersin der. Kurt inanır, kabul eder , Katırda arkasına bakmadan kaçar kurtulur.

Aynı şekilde At gelir inine kurtun şöyle der

Anlaşıldı ben senin kısmetinim yalnız bir ricam var, ben yarış atıyım beni yemeden önce şöyle bir koşu yapıp geleyim der.

Kurt; kabul eder bu son isteği , fazla uzaklaşmader.

At dört nala kaçar gider. Kurt bu yemektende olur.

Bu kez kurtun kısmetine koyun gelir

Koyun ; kardeş bana fırsat ver güzel oyunlar biliyorum oyunum bitsin öyle yersin beni, kurt izin verir. Koyun , oyun, moyun derken kaçmayı başarır.

Bir keçi gelir kısmetine kurtun

Keçi;

Kurt kardeş ben hırıstıyanım beni yemeden önce şu yakında kilise var oradan Haçı öpüp geleyim yoksa günahkar giderim hakkın huzuruna, müsaade et en kısa zamanda geleyim. Kurt izin verir oda kaçar kurtulur.
 

Kendine kızan kurt şunları söyler;
 

Önüne geldi bir katır, yede burnunu batır

nedeceksin satır , matır kasapmı olacaksın

Önüne geldi bir at, yede yanında yat

Nedeceksin koşu, moşu jokeymi olacaksın

Önüne geldi koyun, ye kalsın bir kuru boyun

Nedeceksin oyun, moyun göçekmi olacaksın

Önüne geldi, bir keçi ye kalsın bir kuru kıçı

Nedeceksin haçı, maçı papazmı olacaksın
 

GÖNLÜME DÜŞEN
 

Gönül nedir bilirmisin

Yıkıpta viran etme

Gönüle gönül verirsen

Gönülü yerde sürütme

*******************

Gönül güzergahı hakkın

Sakın onu yakıp yıkma

Gönüldür hakka yakın

Gönülsüz gönül bırakma

Mustafa Ahıskalıoğlu dan İsyanname

Alan götürür, çalan götürür, yanıyor içim. Bayburt folklörüne ve Türkülerine ben ve rahmetli diğer eser sahibi arkadaşlarımın eserlerinin bir bir başkaları tarafından çalınıp başka illere Bayburt türkülerinin mal edilmesi beni derinden yaralarken rahmetli saz arkadaşlarımın da Bayburt Folklerine emek veren insanlarında mezarda kemikleri sızlıyordur.

Yaşım 65 bugüne kadar bir çok radyonun türkü yayınlarını dinlemekteyim T.V. den de türküleri takip etmekteyim ve kahrediyorum. Niye mi kahrediyorum; Bayburt’umun türküleri paylaşılıyor, daha doğrusu talan ediliyor. 

Gördüğüm kadarı ile kimsenin kılı kıpırdamıyor.Bu konuda ilgilileri göreve çağırıyorum, başta; Vakfı,Folklör Dernekleri, Bayburt, İzmir, Ankara, İstanbul, İzmit, ve Almanya dernek başkanlarına sesleniyorum Sizler varken yine eskiden olduğu gibi bu yaştan sonra bu eserleri ben mi savunacağım.Yıllar önce bu görevi layıkıyla yaptım.Bayburt türkülerinin bekçisi oldum, ben varken TRT, de türkülerimizin bir kelimesi değişse TRT,yi gerek telefonla gerek mektupla topa tutardım.

Bir anımı sizlere paylaşayım; Rahmetli Zakir Peksert ağabeyim bana gelip dert yandı. Mustafa Ankara’dan mektup aldım bir dosttan Remzi Çavuldak’la yaptığımız Güldalı eserimizi Nida Tüfekçi tarafından başkalarına mal edilmiş. Şu işin aslını astarını bir öğren, çok üzüldüm.

Nida Tüfekçi’ye çok ağır bir mektup yazdım.Çok öfkelenmiştim. Mektubun cevabı hemen geldi, şöyle diyiyordu Nida Tüfekçi; Mustafacığım senin hakaretlerini hak edecek bir şey yapmadım beni çok üzdün, sana bu bilgiyi kim verdiyse yalan yanlış söylemiş,Türkü TRT reportarında Remzi Çavuldak ve Zakir Peksert ikilisi adına kayıtlıdır. Ayrıca TRT de orijinal pilak’a kayıtlıdır. Bu kez üzülen ve mahcup olan ben olmuştum. Gelen mektubu Zakir ağabeyime okudum, oda üzüldü.

Zakir ağabeyimden kendisine gönderilen yalan yanlış mektubu istedim, çünkü mektubu yazanı bende, Zakir ağabeyide, Nida Tüfekçi’de iyi tanıyordu.Nida Tüfekçi’ye bir özür mektubu yazdım bu yalan mektubu da içine koyup kendisine yolladım.Sonra telefon açıp tekrar özür diledim.Nida Tüfekçi’nin bana yazdığı mektup arşivimde atölyemde saklıydı 1992 senesinde atölyemi ağzına kadar su basınca, arşivim, belgelerim, resimlerim, şiirlerim yok oldu, maddi ve manevi zararım çok oldu.Yıllar sonra TRT repertoarındaki Güldalı türküsünün kaynak kişileri değişmiş, Zakir Peksert duruyorken Remzi Çavuldak ismi silinmiş yerine bu türküyle hiç alakası olmayan Binali Selman ismi konulmuş.

Konunun tekrar başına döneyim;Sayın ilgililer, lütfen, rica ediyorum benim artık türkülerimizi savunmaya ne maddi nede başka türlü sahip çıkmaya gücüm yok.Folklörümüze sahip çıkın, kemiklerimizi sızlatmayın. Vurdum duymaz olmayın bu vazife sizin, bizden artık geçti. Bayburtlu avukatlara sesleniyorum;

1-Kara basma iz olur türküsü bana ait Altay adlı sanatçı sözlerini değiştirip; Kıskananlar çatlasın diye bir eser yaptı yani benim müziğimi çaldı, kaset yaptı bu müzikle klip yaptı, reklamlara müziğimi sattı ve büyük gelir, şöhret elde etti.Maddi imkanım olmadığı için dava açamadım bazı avukat olan hemşerilerimden yardımcı olmalarını talep ettim. Sağolsunlar hiçmi hiç yardımcı olmadılar, kendi çabalarımla hiç tanımadığım Bayburtlu olmayan bir avukat yardımcı oldu, çok ilgilendi.kendisine teşekkür ediyorum.

2-Fatih Kısaparmak Al çuha mavi çuha türkümüzü değiştirip Elazığ’a mal etti.Rahmetli Recep Kırıcı yaşasaydı kahrından tekrar ölürdü, türküsünü çaldılar diye.

3-Bir kız cağız, maksatlı olarak, Bir yanım Erzincan vermem Bayburtu türkümüzü değiştirip, Bir yanım Erzincan vermem Dersimi diye okuyor, kaset ve klip yapıyor.Bayburt folklörüne kim sahip çıkacak merak ediyorum.Avukatlarımız kendi kazançlarından başka Bayburtu düşünmek akıllarının ucundan geçmemektedir, iş kalıyor Dernek ve dernek başkanlarına. Kusura bakmasınlar, konum ve foksiyonlarını ya bilmiyorlar yada neme lazımcılar.Ortada bir mefta var, bu meftayı kim kaldıracak, bütün Bayburtlulara soruyorum. Bayburttaki ilk folklör derneklerini kuranlardanım, dernekciliği iyi bilirim yılarca bayburtta emek verdim, hizmet ettim, dernekler üstlerine düşen ğörevi yerine getirmek zorundadır.

4-Recep kırıcıya ait; Giydim çarıklarımı gel bağla bağlarını terk ettim gidiyorum Bayburtun dağlarını. Türküsününde sözleri değişmiş kaset yapılmış, kim söylüyor bilmiyorum özel radyolarda yeni besteymiş gibi harıl harıl çalınıyor.Duyunca çıldırdım radyonun telefonu olsa idi yapacağımı biliyordum, çok üzüldüm.Velhasıl kelam; Bayburt, Bayburt olalı böyle sahipsiz kalmadı. Vah beni türkülerimiz, Vah beni.

5-Son sözüm yeni yetişen Bayburtlu sanatçılara, kaset çıkarıyorlar, televiziyonlara çıkıyorlar, bakıyorum ne hikmetse Bayburt türküsü söylemekten çekiniyorlar.Muhsin Karaer, Orhan Hakalmaz, Sincanlı Filiz hariç.Yeni yetişen sanatçı kardeşlerime tavsiyem türkülerimizi okumaktan utanmasınlar, çok sanatçı var ki Bayburt türküleri okuyarak meşur oldu, örnek verirsem Belkıs Akkale- Bir yanım Erzincan vermem Bayburttu, Şakir Öner Gülhan- Kara basma iz olur, Zeki Müren- Vardım ki Yurdundan ayak göçürmüş.(Bayburtlu ZİHNİ)

Sevgi ve saygılarımla

FANİ DÜNYA

Bir araya gelin öldüğüm zaman
Bugün benim günüm demeyin aman
Çalışıyor saat geçiyor zaman
Sizde davetlisiniz dotlarım benim

****************************

Bugün bana yarın size gelecek
Sırası gelenler elbet ölecek
Bu toprak her yiğidi serecek
Musalla taşını elbet görecek

***************************

Beni hatırlarsanız sayın suçumu
Paylaşmayın benim ölüm acımı
Var olmayan alın tahtım tacımı
Rahat rahat koltuğumda oturun

***************************

Fani geldi geçti sonuca erdi
İyi ve kötüyü ne varsa gördü
Varolan dostlara halini sordu
Ne varsa söyleyin ukde kalmasın

***************************

Riyasız yalansız beni yad edin
Günahlı günahsız beni şadedin
Varise suçlarım beni affedin
Bağışlayın beni yaratanıma

Mustafa Ahıskalıoğlu

Mustafa Ahıskalıoğlu Klipleri


Adınız




Sanatçılarımız
Son Eklenen Sanatçılar

Bünyamin Oraç
Sehlan Burak
İbrahim Türkmenli
Aslıhan
Aşık Süphani (Ali Sırrı ÇOBAN)
Muhsin Bayburtlu
Sincanlı Filiz
Uğur Murathan
Orhan Hakalmaz
Mustafa Ahıskalıoğlu
Popüler Sanatçılar

Mustafa Ahıskalıoğlu
İbrahim Türkmenli
Aslıhan
Aşık Süphani (Ali Sırrı ÇOBAN)
Bünyamin Oraç
Sehlan Burak
Muhsin Bayburtlu
Sincanlı Filiz
Orhan Hakalmaz
Uğur Murathan
Rastgele

Orhan Hakalmaz
Sehlan Burak
Aslıhan
Mustafa Ahıskalıoğlu
Aşık Süphani (Ali Sırrı ÇOBAN)
İbrahim Türkmenli
Sincanlı Filiz
Muhsin Bayburtlu
Uğur Murathan
Bünyamin Oraç