Mehmet Ergün
Doğum Tarihi : 01.01.1933
Doğum Yeri : Bayburt
Nereli : Bayburt
Yaşadığı Şehir : Bayburt
Telefon Numarası :
Mesleği : Müftü
Bu Biografi Naci AHISKALIOĞLU Tarafından Yazılmıştır.
Bayburt’a birçok hizmeti bulunmuş olan ve karakteri, kişiliği, mertliğiyle örnek alınması gereken değerli büyüğümüz Müftü Mehmet ERGÜN’ü siz değerli okurlarımıza bu yazımızda tanıtmak istiyorum.
1933 yılında Bayburt’ta doğdu. Babası merhum Haydar Efendidir. Annesi Naime Hanımdır. İlköğrenimini Bayburt’ta, ortaöğrenimini ise İstanbul Haydarpaşa ve Ankara Atatürk Lisesinde tamamladı.
1960 yılında Ankara İlahiyat fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl Adana İmam-hatip Lisesi öğretmenliğine tayin oldu. 1964-1966 yılları arasında yedek subay olarak askerliğini yaptı. 1966 yılında Bayburt Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliğine başlayan Mehmet ERGÜN, 1967 yılında Bayburt müftülüğüne tayin edildi ve 1977 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 1977’de Bayburt İmam hatip Lisesi müdürlüğüne atandı. 1981 yılında başladığı Bayburt ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevini 1983 yılına kadar devam ettirdi. 1983 yılında Kırklaerli Babaeski Alpulu Lisesinde meslek dersleri öğretmenliğine tayin edildi. Bu görevde iken 1987 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.Dost vurulunca değil unutulunca kahrından ölürmüş. Biz dostlarımızı kır çiçekleri gibi avucumuzda değil kurşun yarası gibi yüreğimizde saklarız.
Bu güzel insanı Müftü Mehmet ERGÜN’ü unutmayan,bizlere de hatırlatan değerli dostlarına ve İbrahim KAHVECİ’ye çok teşekkür ederiz.
5 çocuk babası olup Mehmet ERGÜN, 13 Nisan 1995’te hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Rahmetli Müftü Mehmet ERGÜN’le birçok dost sohbetinde birlikte olan Bayburt esnafından İbrahim KAHVECİ ondan bahsederken: “Müftü efendi gerçekten hayatını istikamet üzerine yaşayan, bedîi olan insani meziyetleri kendinde, nefsinde cem etmiş bir büyüğümüzdü.” diyor ve sözlerine devam ediyor:
Çok merhametli ve mert bir insan olan Müftü Mehmet ERGÜN, ömrü boyunca birçok insana yardım etmiştir. Temizlik konusunda çok titizdi. Mütevazi bir insandı ancak prensiplerinden asla taviz vermezdi.
Henüz yeni evli olan Mehmet ERGÜN, arkadaşlarıyla birlikte Çoruh kıyısında çay içip sohbet etmektedir. Arkadaşlarından biri dönerek; erkeklerin altın yüzük takması iyi değildir ama sizin parmağınızda altın yüzük var. Mehmet ERGÜN, bunu duyar duymaz parmağındaki yüzüğü Çoruh’a fırlatır. Bu olay onun taviz vermeyen muhkem inancının bir göstergesiydi.
Müftü Mehmet ERGÜN, dönemin emniyet müdürü ve diğer devlet erkânıyla birlikte Gümüşhane valiliğine ziyarete giderler. Vali, Müftü beyden ziyade diğer bürokratlarla ilgilenmektedir. Devlet geleneğinde Müftülük Makamının protokol olsun, diğer temsil olaylarında olsun geçmişten günümüze özel bir yeri olduğunun bilincinde olan rahmetli, bu durumdan son derece rahatsız olur ve vali beye dönerek: “Sayın Valim, siz Misafirlerinize özellikle de Müftülük Makamını temsil eden birisine böyle kayıtsız mı kalırsınız, siz de adet böyle midir? diye çıkışır ve devam ederek: -Sayın Vali, ben bir Vali olabilirim, fakat siz Müftü olamazsınız, der. Bu olay rahmetli Müftü efendinin ne kadar da bilinçli ve temsil ettiği makamına müdrik bir din adamı olduğunu göstermiştir.
Vaktiyle İstanbul Müftülüğü de yapmış olan ve Müftü Mehmet ERGÜN’ün arkadaşı olan Şeref Güzelyazıcı, sağlığında memleketimizin nefis; yağ, peynir, bal ve diğer yöresel gıda maddelerinden oluşan hediyeleri mevsiminde İstanbul’a gönderirmiş, Şeref bey vefat ettikten sonra da geride kalan ailesine Müftümüz bu hediyeleri bilaistisna göndermeye devam edermiş, yine bir seferinde; müftümüzün yakın arkadaşı olan İbrahim Kahveci, "arkadaşın vefat etti müftü efendi neden hala göndermeye devam ediyorsun?" diye soracak olmuş, işte buyurun hafızalara kazınacak o güzel cevap; "vefa denilen kuru bir kelâmdan mı mürekkep İbrahim! İş(ki), geride kalan emanetlere(de) vefa göstermek, marifet bu!"
Çok derin malûmat sahibi olmasına karşı, az; anlatmak veya izah etmek istediği konuya biraz mizâh, az da ironi ilave ederek öz konuşurdu.Hitabeti de kuvvetli olan Müftü Efendi, vaazlarında da daha insanların anlayabileceği dilden konuşurdu.
Müftü Efendi, bir gün güzel şehrimizin köylerinden birinde bir hocanın evine ziyarete gider. Evin tavanından bir kefenin asılı olduğunu görünce; ev sahibine bunun sebebini sorar. Ev sahibi, ölmeden önce kefenimi hazırladım, der. Bunun üzerine ev sahibine dönerek, o çok manidar sözleri söyler: Kendine kefen hazırlama, kendini kefene hazırla.
Dost deniz kenarındaki taşlara benzer.Önce tek tek toplarsın sonra birer birer denize atarsın ancak bazılarına kıyamazsın.İşte sen o kıyamadıklarımızdansın.
Örnek alınması gereken değerli büyüğümüz Müftü Mehmet ERGÜN’ü bir kez daha rahmetle anıyoruz…