Nevres Taştan
İşadamı
Son devrin veliler halkasından, memleketimiz manevi sahiplerinden ulu bir çınar. Bilmem ki hata yapmadan anlatabileceğim mi bu ulu çınarı.
Rufai tarikatının halifesi, mürşidi… ilme, âlime, ahlâka, ibadete büyük önem veren, kul hakkı, ana-baba hakkı ve komşuluk hakkı başta olmak üzere dinimizi gerçekten yaşayan, takva ve örnek bir gönül ehliydi. Tam manası ile “istikamet” üzere bir büyüğümüz idi. İşte aşağıda bir müntesibinin yazdığı ve bizimde iştirak ettiğimiz, memleketin maşeri hafızasında derin izler bırakan hususiyetleri;
“Çok heybetli idiler. Yüzüne bakmak, göz göze gelmek yürek isterdi. Birden bir korkuya kapılırdınız. Ancak onunla sohbet ettiğinizde, sizi bir güven duygusu kaplar, içiniz rahatlar, dünyanın üzüntüsünden, eleminden, kederinden, sıkıntısından kurtulur, bir büyük huzur duyardınız. O heybetli görüntünün ardında, gözüyaşlı, merhamet abidesi bir zattı. “Müntesiplerine nasihat ve sohbetlerinde: “At fışkısı iki işe yarar, cehalet bir şeye yaramaz”, der, ilme ziyadesiyle değer verir, ilmihal bilgilerini öğrenmenin farz mesabesinde olduğunu ve edinilmesini tavsiye ederdi. Kendisi ümmi idi. Zikri, cehri (açık, zahiri), hayır ve hasenatları haf'i (gizli, örtülü) idi.
“ev ayrıdır sır bilinmez, can ayrıdır dert bilinmez” diye bireysel ve sosyal olaylara parmak basar, yürek ferahlatan nasihatler ederdi; “Müslüman iki ateşle imtihandadır: beyaz baldır, kırmızı lira da”, derdi… meşhur ve dillere pelesenk hikmetli sözleriyle. Moda deyimiyle; Müslüman kişinin, sözde değil özde olması gerektiğini vurgulardı. Her zaman hüsn-üzan'ı tavsiye eder, sui-zan' dan şiddetle kaçınılmasını söylerdi. Günümüzde olduğu gibi; zarfa değil, mazrufa önem verirdi. Ameli değil, itikadi olarak değerlendirirdi meseleleri… anladığımız kadarıyla hareket noktası; ameli eksikler izale veya kabul edilebilir, itikadi olarak eksiklikler insanı şirk ve bataklığa sürükleyebilir endişesi taşıyordu.
Memleketimizin bu mümtaz ve ulu bir çınarını burada tüm detayları ile anlatmak mümkün olmadığını takdir edersiniz. Biz elimizden geldiği ve dilimizin döndüğükadar çok az bir kesitini anlatmaya çalıştık. Hayır ve hasenatlarını fazlasıyla yaptığını söylemeye gerek olmadığını burada belirtmek isterim. Bilenler bilir, Peygamberimiz nasıl yaptı ise o da öyle yapmaya gayretli idi.
Velhasıl, “halkadan pırıltıların” nazenin bir ziyasıydı, bundan şüphe yok… vefatında binlerce sevenini hüzne ve üzüntüye garketmiş, de in günükuvvetli bir yağmur yağmış, gök kubbeyi de ağlatmıştı. Allah (cc) rahmet, mağfiret etsin.
0 0