Nevres Taştan
İşadamı
Memleketimizin, “ak sakallı” diye tabir edilen, zahiri ve batını ilimlere vakıfıyeti ve hakimiyeti olan; saygın, kendi zaviyesinde müstesna bir yeri olan, herkes tarafından sevilen, hürmet ve tazim ile anılan bir ulu çınarı idi.O yle ki, hastalara şifa olsun maksadı ile hiçbir maddi karşılık beklemeden muska tabir edilen (asla ve kat'a bu işleri sahtekarlık mesabesinde yapanlarla hiç ilişkisi olmayan, Allah'tan ziyadesiyle korkan) Kitabımız Kur'andan şifa ile ilgili ayetlerini yazıp vermesi veya bu ayetleri hastaya şifahen de okuyarak faydalı olabilmekteydi. Biz bu işlere öyle inanan biri değiliz. Fakat bu büyüğümüzüçok yakından olmasa bile tanıdığımızdan dolayı nevi şahsına havi yaptığı bu amellerin öyle boş olmadığına da şahitlik ederiz. Bilenler bilir, Nurani bir yüzüvardı.
ilmiyle amil olduğunu duruşu ve vakarı ile hissettirirdi. Saat kulesi karşısında evlatları ile mütevazı bir dükkanda esnaf olarak hayatını idame ettiren bu büyüğümüz manevi ve uhrevi konulara hakimiyeti yanında edebi ve kültürel meselelere hatta siyasi konjönktöre dair de bilgi ve malumat sahibi idi. Yani öyle kuru-sıkı, şark mukallidi olmadığını biliyoruz. Edebiyat ve Tarih ile ilgili olarak tahlil ve ikri mukayese yapabilecek alt yapısı, birikimiyle bu işlere meraklı olan edebiyatçı ve tarihçilere de yardımcı olurdu.
Arapça ve Osmanlıca ya hakimiyeti vardı. Kısaca ilmiyle amil, değerli, gök kubbemize yer eden ulu bir çınardan bahsediyoruz değerli hemşerilerim.
Tasavvufi bilgilere son derece vakıf olmasına rağmen sûfi olmadığını biliyoruz. Fakat ilmi ile müsemma olan bu büyüğümüzün “istikamet üzerinde” yaşadığını ve amel ettiğini herkes teslim eder.Çok bilgili ve bilge bir tarzı olan bu büyüğümüze bu kazanımlarından dolayı, “kıvırzıvır” lakabı da verilmiştir. Yani, bilen ve malûmat sahibi olan, anlamında yerel bir unvan.
ilerlemiş yaşına rağmen son zamanlara kadar insanlara yardım etti. Murat (Canan) Ergül ağabeyimin bu büyüğümüzle ilgili bir anısını anlatmak gerek diye düşünüyorum; Canan ağabeyi; “ortaokul öğrencisi idim, ellerimde ergenlikten veya soğuktan kaynaklanan yara ve sulu iltihaplardan dolayı doktor reçetesi ile almış olduğum ilaçlar fayda etmeyince, diyor:, babam rahmetli ile (derici Kemal) rahmetli kıvırzıvır efendi büyüğümüze gittik, ellerime baktı, uzat ellerini dedi, bir iki ayet okuduktan sonra iki elini ellerimin üzerine koyarak, sıvazlayarak, koy şimdi ellerini cebine dedi ve hadi şifa Allah'tan diyerek bizi yolcu etti. O zaman rahmetlinin dükkanı tabakhane caddesinde idi, oradan saat kulesine gelene kadar ellerim cebimde, sabırsızlıkla saat kulesi dibinde cebimden çıkarttığımda ne sızı, ne yara nede iltihap kalmıştı, bu bir mucize idi.”
Evet, böyle mucizevi bir durum karşısında canlı şahidini bizzat dinlediğimiz ve olayın tanığının da (Canan Ergül) aynen bizim gibi hurafe ve afaki olaylar karşında ki kanaatlerini bildiğimiz için, bu durumda; “allahüalem!” demekten başka bir yorum yapamıyoruz. Allah'ımızın ayetlerinin şifa olduğuna dair bir tespit ve mucizevi yaşanmış olay diye müteala etmek daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Bu ulu çınarımıza Allah'tan rahmet, mağfiret ve affı niyaz ediyorum.
0 0