Yükleniyor... Önceki Sayfaya Geri Dön

Oslu Hoca Efendi

Oslu Hoca Efendi

    Oslu Hoca Türbesi : AKŞAR ( Balahor ) köyünde, karayolu kenarında Bayburt’a 25 km. uzaklıkta bir türbedir.

   Oslu Hocayı tanımak için O’nun yakınlarını buldum ve torunu Hacı Yusuf USLU, ile Gölcük’te birlikte olduk, sohbet ettik, O’nu torunu anlattı bize. Hemde, elinde bulunan kitapları ile , el yazması eserleri ile anlattı. Büyük ilim adamı ile ilgili söyleşi yaptık.

    Önce Yusuf USLU’yu tanıyalım ;

    1930 yılında Bayburt’ta doğdu. 1944 yılında ilkokulu Bayburt’ta bitirdi. Erzurum, Pulur Köy Enstitüsü’nü bitirip, yedek subay olarak askerliğini yapmış. 1952 yılında evlenmiş, iki kızı, beş torunu var. Askerlik görevinden sonra, Gölcüğe tayin olmuş, 1969 yılından bu yana Gölcük’te ikamet etmektedir. 1977 yılında emekli olmuş.

    Şimdi büyük alim Oslu Hoca’mızı torunundan dinleyelim:

   Şirin Bayburt’umuzun yetiştirdiği alimlerden biri olan Hocamızın asıl adı, Hacı Hasan Efendi’dir. Şair Zihni’nin şu mısraları ile başlamak istiyorum dedemi anlatmaya ;

“ Bir kılı kırk yarar, Oslu gibi alim var,

İlmü tefsirle hilkattirazdır Bayburd.”

   Doğumu ve ölümü hakkında kesin tarih bilinmemekle beraber, bir kitabede 1257 Hicri yıllarında kendisine yazılan,övgüden anlaşılacağı gibi, 160 yıl önce (Şimdi :1998), yani 17. Asrın sonlarında yaşadığı anlaşılmaktadır.

   Oslu Hoca, daha çocukluk yıllarında ailesiyle birlikte, göç sebebiyle, Sürmene İlçesi’nin dağlık köylerinden olan ve adını oradan alan, OS Köyü’nden gelerek Akşar (Balahor) Köyü’ne yerleşmiştir.

   Çeşitli sebeplerle ve ağır ulaşım şartlarına rağmen, şehir merkezinde ve köylerdeki medreselerde ilim yuvalarında, medrese tahsili yapmış ve daha sonra bir çok talebe yetiştirmiştir. Arapça, Farsça, tahsili görmüş, ilime büyük değer veren Oslu Hoca’nın, geniş bir kitaplığı bulunup, ölümünden sonra bu eserleri varisleri tarafından, itina ile muhafaza edilmişse de 160 yıllık zamanda dağıtılmış ve kısmen zay olmuştur.

   Kalabalık olan soyundan, bugün hala, Bayburt, Ankara, İzmit ve İstanbul’da bulunan ahvadından her birinde birkaç eser kalmış olup, bunlardan değerlerine paha biçilmeyen , Arapça üç büyük ciltli el yazması kitabını itina ile muhafaza etmekteyim. Bu eserlerden birisinin yazılış tarihi Hicri 1136 olup, Diyarbakır Mesudiye Medresesi’nde, Rüstem oğlu Muhammed Efendi tarafından el ile yazılmıştır. 273 senelik zamanı içeren bu kitap, astronomi ve doğa bilgileri hakkında geniş kapsamlıdır.

   Diğer iki kitaptan biri, Fıkıh ( Hidaye ) olup, Hicri 1061 Şevval ayında yazılmış, yani 257 yıllık bir tarihe sahiptir. Diğer üçüncü kitap ise , hukuk ilmini içerir, dava ve dilekler kitabıdır.

   Her yönü ile mütekamil insan olan büyük alim Oslu Hoca, sosyal yönleriylede örnek insan olduğu, gittiği bir çok yörelerde, bağış ve vakıfta bulunduğu bilinmektedir. Araklı-Kifara arasındaki bugün hala mevcut olan köprüyü yaptırmıştır.

   Hocamızın büyüklüğü hakkında halkımız arasında birçok sözler söylenmiştir, övgüler yazılmıştır. Bir gün küreğine dayanmış bahçesini sularken, etrafı seyre dalmış ve yoldan geçen bir şahıs sorar: - Hocam bu bahçe seninmi ? - Hayır, ben nöbetçisiyim... / Mülkün hiçbir zaman kimsenin malı olmadığı, yalnız Allah’ın olduğu ve bizlerin, onun nöbetçisi olduğunu anlatmak istemiştir./

   Yine medrese arkadaşlarından, Oruçbeyli (Siptoros) köyünde oturan ve zamanın büyük alimlerinden, İRŞADİ BABA ile anlaşırlar, hangimiz evvel ölürsek, diğeri cenazeyi yıkayacak. Bir müddet sonra İrşadi, Hak'’ın Rahmetine kavuşur. Aynı gün Oslu Hoca'ya haber gönderirler, yalnız haberci yolda iken, Oslu Hoca çoktan yola çıkmış ve kendisine ayan olmuştur. Yarı yolda haberci ile karşılaşırlar, haberci hocayı tanımadığı için Oslu sorar : - Sen Siptoroslu’musun?.. –Evet. –İrşadi’den haber varmı? - Sizlere ömür, vefat ettide, Oslu Hoca’yı almaya gidiyorum.. – Öyle ise dön geri, Oslu Hoca benim. Köye dönerler.

   Hoca, İrşadi Baba’yı yıkamaya başlar, sağ tarafını yıkarken sağa, sol tarafını yıkarken sola doğru kendiliğinden dönen İrşadi için Oslu Hoca şöyle söylenir: “- Ey koca İrşadi, kendini bir çubuğun altına, arkasına sakladında, seni tanıyamadık.” (denilirki, İrşadi o zamanlar uzun çubuklu sigara içermış, Oslu’da buna karşı çıkarmış ve tarizde bulunurmuş.)

   Oslu Hoca hakkında çok övgüler yazılmıştır. Bunlardan son örnekte Trabzon – Araklı OS Camii’nin dış kapı kitabesinde, İRŞADİ BABA imzasıyla yazılmış ve bugüne kadar hiçbir yerde yayımlanmamış ve yine torunlarından olan, Ankara’da ikamet eden, Ziya USLU tarafından yapılan bir araştırma sonunda bulunan, şu dokuz mısralık beyitle Oslu Hocamızın büyüklüğünü daha çok anlarız:

“ Olup kanun evailden Tevarih yazmak adettir,Ona bir taş bina etmek Hak’ka yüzyıl ibadettir,

Bana bir sikke-i Hakan,verirse sıtk ile bir kul, gelir bin gününe karşı, elin sanma garabettir

Kamu dillerde maruftur, muhakkikler dakikinden, MÜDERRİS OSLU MEVLANA Ana sahip delalettir

Nasihat eyleyüp daim, oluptur bi işü Halk’a,Hüda’nın Şer’i ahkaın edip tebliğ fetanettir

Cihanın buğdu kurbinden,sorup anı gelür talip,eğer bir belde içinde bulunursa nedarettir

İdip bir Camii kübra,sanasın Mescid-i Aksa,Tarikat’ta Hüda’nın ol büyüt una refakattir

Demişlerdir mükellimlerki her dilde misap dur kim? Karıncanın nufakkası Süleyman’a sedarettir

Bu kez sail sual etse, neye yüz tutmuştur tarih? Sene Bin iki yüz elli yedisinde (: 1257)imarettir

Veli söz gurbuna irsin,dokuz beyt ile İrşadi,Anı İrfan olan anlar hıraz etmek ne hacettir.”

   Oslu Hocamızın türbesi kendi adıyla anılan tepe üzerindedir. Oğulları, Hanefi, Hacı Osman, İbrahim, Mustafa Hoca, Mecit, Yusuf Efendiler tarafından yaptırılmıştır. Türbe,zarif yontma taş işlemelidir. İçerisinde iki mezar bulunmaktadır, birisi kendisine, diğeri ise hanımına aittir. Hanımının adı DUDU Nine, türbe dışında yer alan mezarlar, torunlarınındır.

   Oslu Hoca’nın bu güne kadar torunlarından bir çok hoca, müderris yetişmiş olup, 1934 yılında vefat eden babam Hüseyin Efendi Bayburt’ta 12 yıl Müftülük ve müderrislik yapmıştır. İstanbul Ülemasından ve Süleymaniye Camii vaazlarından Hafız Ali Efendi’de Oslu Hoca’nın ahvadındandır.

   Oslu Hoca’mızın ve tüm fanilerimizin Ruhlarına Fatihalar olsun.

( M.Zeki DİNÇER )

...................................................................................................................................

 

* “- Küçük Gölde Büyük Balık.”

Hacı Hasan Efendi Hac’cını yapmak için Hicaz’a gider, bir rüya görür, önce bir eve misafir olur, evin sahibi bir gençtir, O’na oğlu : “- Babanın vasiyetini yerine getir.. “der. Genç adam hemen koşarak gidip, bir kitap elinde geri gelir. Hacı Efendiye uzatır,Hacı Efendi kitabı eline alınca o gençten içmek için su ister. Bir taraftanda elindeki kitabı okumaya başlar... Ev sahibi bir bardak içerisinde getirdiği suyu Hacı Efendi’ye alıp,içsin diye uzatırsada, Hoca Efendi kitaba daldığı için suyu bir eline alarak: “- Oğlum, git sen yat...” der. Evsahibide gidip yatar. Sabah olunca kalkıp gelirki Hacı Oslu Hoca Efendi yatağa hiç girmemiş. Bir elinde su bardağı, diğer elinde ise kitap , hala dalgın dalgın okumasını sürdürüyor...

Hacı Hasan Efendi ile genç ev sahibi kalkarak birlikte Mescide giderler. Arap Alimi vaaz veriyor... “Fatiha” Süresine yedi türlü mana veriyor: “- İşte “Fatiha”nın manası budur...” diyerek sözünü bitiriyor. Hacı Efendi, olduğu yerden elini kaldırarak: “- İyi kafir oldun!..” diye seslenir.

Bir dahaki namazda Hacı Hasan Efendi’yi ileri verirler. Hasan Efendi, minbere çıkarak “Fatiha”ya yetmiş türlü mana verir: “- Bu Kel Hasan’ın gücü bu kadar yetiyor; Esas manasını Kahhar olan ALLAH bilir. Cebrail vasıtası ile Hazreti Muhammed (S.A.V.)’e bildirmiş. Her Alimse gücünce anlatır, lakin tam manasını veremez...” diyince, orada bulunan Arap Alimleri Hacı Efendi’nin memleketinin Bayburt olduğunu da öğrendiklerinden, O’nun için : “- Küçük gölde, büyük balık..” diyerek, takdir ederler.

( Hasan HAFIZOĞLU, Müftü Ahmet LİMANOĞLU’ndan)

...................................................................................................................................

* Bari Yakına Gel

Büyük dedem B. Ahmed Efendi, Sürmene’den fındık getirerek, bunları Bayburt’un Kırkpınar köyünde satıp, onların parasıyla aynı köyden buğday alarak, yüklenip Akşar’a kadar getirir.

O günlerde “kıtlık” olduğu için çoluk çocuğuna biraz katkı olsun diye ta oradan, sırtında iki tarafa yük taşır. Akşar’a gelince : “- Gelmişken, Hacı Efendi’yi bir göreyim.” Diyerek, Oslu Hoca’nın evinin yolunu tutuyor. Geliyorki Hoca Efendi Kur’an okuyor. Bir türlü işler yapıyor, olmuyor konuşamıyor... Nihayet selam verip (* Kur’an okuyana selam verilmez!),ilgisini çekmek istiyor. Hacı Efendi Kur’an’ı Kerim’i kapatarak : “- Oğlum Ahmed hoş geldin.” Diyerek, Ahmed Efendi’yi dinlemeye başlar: “- Sırtında çok yükün var, oda çoluk çocuk aç. Biraz daha fazla götürmek için can atıyorum..” Hacı Hasan Efendi,İlgiyle dinleyerek, şöyle karşılık verir : “- Oğlum Ahmed, hayvanımız yokki sana vereyim. Bari yakına gel!..” diyince O’da yanaşır, eline bir Ayet okuyarak, sırtını sıvazlayıp, omuzuna sürer.

Ahmed Efendi yük sırtında Ermene Köyü’ne gider velakin sırtında ağırlık hissetmez. Böylece oradan bir günde Sürmene’ye iner. Dedem anlatırdı da derdiki : “ – Onlar işte böyle büyük keramet sahibi zatlar idiler...”

( Hasan HAFIZOĞLU, Müftü Ahmet LİMANOĞLU’ndan )

Yazi dizisinin  tamamı Sayın Veysel GiDER' e aittir. Her Hangi bir internet sitesinde kullanılması yasaktır.

 




Adınız